Gündem

Annenin ötesindeki anne

Analitik psikolojinin kurucusu Jung’un gözünden bakıldığında annelik yalnızca biyolojik bir gerçek değil, bilinç dışına yerleşmiş kolektif bir imgedir. Anne arketipi, hem kişisel hikâyemizi hem de evrensel ruhsal kodlarımızı biçimlendirir.

Annenin ötesindeki anne
11-05-2025 10:38

Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung, “arketip” kelimesinin kökenlerine ilişkin yaptığı açıklamada Platon’u referans aldığını söyler. Dört Arketip isimli eserinde dikkate sunduğu “anne arketipi” için şunları der:

“Eğer ben filozof olsaydım bu Platoncu savı sürdürür ve şöyle derdim: Bir yerlerde, ‘göksel bir yerde’ analıkla ilgili tüm fenomenlerin öncesinde ve üstünde olan bir anne ilk imgesi var.”

Jung, tüm insan eylemlerinde “a priori” (doğuştan gelen) bir etken olduğunu belirtir. Bu etken, “psişe”nin doğuştan gelen; bu nedenle bilinç öncesi ve bilinçdışı olan yapısıdır. Jung’a göre yeni doğmuş bir bebek, uygun koşullar sağlandığında her şeyin üzerine yazılacağı boş bir levha değildir; son derece karmaşıktır. Bilinç öncesi psişenin bize boş veya karanlıkmış gibi görünmesinin nedeni, onu doğrudan göremiyor olmamızdan kaynaklanır.

Sorunun açıklığa kavuşturulması için “arketip” kavramını kendi görüşlerinin merkezine koyar Jung. Arketip hakkında “evrensel bilginin sembolik verisidir” diyebiliriz. Adem ve Havva, cennetten kovulma, Habil ve Kabil anlatıları birer arketiptir. Arketipler, bize bilinçdışına ilişkin pek çok şey söyleyen ilk imgeler, biçimsel unsurlardır. İlk imge olarak betimlenmesinin nedeni, tamamen türe özgü olmalarından kaynaklanır.



Jung, bu ilk imgelerden biri olan anne arketipinin sayısız tezahürü olduğunu belirtir: Kişisel anne, üvey anne, kayınvalide, ilişki içinde olunan herhangi bir kadın, tanrıçalar, Bakire Meryem, Sophia ve daha niceleri.

Açıklamalarının başında ise kişisel anne figürüne sınırlı olarak atıfta bulunduğunu söyler. Literatürde tasvir edildiği üzere, çocuk psişesi üzerindeki bütün etkilerin tek kaynağı kişisel anne değil, anneye yansıyan arketiptir. Bu arketip, kişisel mitolojik (bilinçdışı) bir arka plan sağlar. İşte bu nedenle, deyim yerindeyse kişisel anneden “iş yapan” anne arketipinin ne olduğu yaşamsal önem taşımaktadır.

ANNE KOMPLEKSİ

Jung, anne arketipinin “anne kompleksi”nin nedeni olduğunu belirtir. Kompleks, kendi içinde türlere ayrılır. Erkek çocuğunun anneyle olan ilişkisi son derece karmaşıkken; konu kız çocuğu olduğunda kompleksin saf olduğunu ve karmaşık olmadığını belirtir.

Kadında “anneyle özdeşleşme” ve “anneye karşı direnç” şeklinde tanımladığı kompleksi, kendi yaşantımızda veya çevremizde gözlemlememiz mümkündür. Anneyle özdeşleşen kadınlarda dişilik özellikleri felce uğrarken anneye karşı direnç sergileyen kadınlarda dışavurum, özetle “Nasıl olursam olayım, annem olmayayım!” biçiminde kendini gösterir. Sözü edilen direnç, özerk bir birey yaratmaya katkı sunmanın tersine, birey oluşun iptaline neden olma riski taşımaktadır.

Anne kompleksi, elbette yalnızca olumsuz etkilere sahip değildir. Kompleksin olumlu yanlarının başında, anne imgesinin dünya ile ilişkiye katkı sunması gelir. Annenin doğa kadar tanıdık ve aynı zamanda yabancı; sevgi, şefkat dolu ve aynı zamanda acımasız oluşu, insanın dünyaya aşina olmasını mümkün kılar. Anne, bu dünyanın bizdeki temsilidir. Belki de bu nedenle, annenin ölümü dünyanın yıkılması düzeyinde bir etki yaratır.

Bilinçdışının üzerimizde bu denli etki ediyor olması ürkütücü gelebilir ancak İbni Arabi’nin şu sözünü de hatırlamakta yarar var:

“İnsan uyanıncaya kadar gezegenler (bilinçdışı) ona tesir eder, uyandıktan sonra o gezegenlere tesir eder.”

* Carl Gustav Jung, Dört Arketip, Metis Yayınları.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER