Politika

TKG’den ‘üç fidan’ anması: 'Düşlerindeki ülkeyi kuracağız'

TKG’nin ‘üç fidan’ için yaptığı anmada “Saltanatınızı sonra erdireceğiz. Deniz'in, Yusuf'un, Hüseyin'in düşlerindeki ülkeyi; tam bağımsız sosyalist Türkiye'yi kuracağız. Söz veriyoruz bu ülkeyi mutlaka kuracağız” ifadeleri kullanıldı.

TKG’den ‘üç fidan’ anması: 'Düşlerindeki ülkeyi kuracağız'
06-05-2025 23:08

Türkiye Komünist Gençliği (TKG), saat 19.30’da İstanbul Dolmabahçe’de, saat 18.00’de İzmir Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde, saat 20.00’de Eskişehir Ulus Anıtı’nda, saat 19.00’da Mersin Kushimato Sokağı girişinde Denizler için buluştu.

Ankara'daki anmanın ardından TKP Çankaya Gençlik Merkezi'nden yapılan açıklamada "Biz, tıpkı 53 yıl önce Denizlerin yaptığı gibi en başa devrim fikrini yazıyor, tarihimizdeki köklü mirasa sahip çıkıyoruz. Ankara’da Deniz,Yusuf ve Hüseyin’i mezarları başında anmak için buluştuk” ifadeleri kullanıldı.

‘DÜŞLERİNDEKİ ÜLKEYİ KURACAĞIZ’

Dolmabahçe'deki anmada toplananlara Türkiye Komünist Gençliği adına Erdenay Bırasoğlu seslendi.

Bırasoğlu, "Memleketin tepesine çökmüş, Yeni-Osmanlı heveslisi zorbalara Denizlerden emanet bir çift sözümüz var. Hiçbir şahsi çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaşan devrimcilerin yolunda mücadele etmeye devam edeceğiz. Kökü dışarıdakiler korkmakta, çekinmekte haklısınız. Saltanatınızı sonra erdireceğiz. Deniz'in, Yusuf'un, Hüseyin'in düşlerindeki ülkeyi; tam bağımsız sosyalist Türkiye'yi kuracağız. Söz veriyoruz bu ülkeyi mutlaka kuracağız" diye konuştu.

Burada bir konuşma yapan TKP Parti Meclisi Üyesi Mehmet Kuzulugil "İhanete uğrayan Cumhuriyet’i yeniden yüceltecek olan, onu yıkılmaz temeller üzerinde yeniden kuracak olan işçi sınıfımız var. Ve işçi sınıfımızın yükselttiği bayraklarda bugün bağımsız Türkiye diyen, Cumhuriyet çocuğu genç devrimcilerin, Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in, Mahir’in, İbo’nun adları var." dedi.

Kuzulugil konuşmasında şunları söyledi:

"Yusuf Arslan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan. Denizler dediğimizde hakkında konuşacağımız, hatırladığımız çok şey var.

Devrimci Gençlerin İkinci Kurtuluş Savaşı için yaptıkları çağrıyı hatırlıyoruz. Ve tabii onu hatırlayınca daha eskilerden başka şeyleri de hatırlıyoruz: Cumhuriyet’in uğradığı ihaneti.

Devrimci gençlerin o günlerde kabul etmek istemedikleri bir şeyi biz bugün net olarak ve belki onlar adına da saptayabiliriz: Patron sınıfı bu ihaneti bile isteye, kendi tabiatının bir gereği olarak işledi. Emperyalizm ve sosyalist devrimler çağında Cumhuriyet’e sahip çıkacak, onun ideallerini yüceltecek bir milli patron sınıfı yok.

İhanete uğrayan Cumhuriyet’i yeniden yüceltecek olan, onu yıkılmaz temeller üzerinde yeniden kuracak olan işçi sınıfımız var. Ve işçi sınıfımızın yükselttiği bayraklarda bugün bağımsız Türkiye diyen, Cumhuriyet çocuğu genç devrimcilerin, Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in, Mahir’in, İbo’nun adları var.

Bu devrimci gençlere kara çalmak isteyenler, onları bir avuç maceracı olarak damgalamak isteyenler, şimdilik en azından bu çabalarında tarih önünde yenilmişlerdir. Damgalamak ne, unutturmak bile mümkün olmamıştır.

Çünkü Denizlerin bağımsızlık ve sosyalizm tutkuları kadar bu topraklara kazınmış bir huyları daha vardı: Boyun eğmemek. İşte bu tarihi boyunca türlü zulmü, türlü hükümdarlığı, türlü boyunduruğu yaşamış olan topraklara, bu ülkenin vicdanına kazınan dirençte onların büyük emeği vardır.

Dönemin devrimci gençlerinden bahis açtığımızda hatırlamadan edemeyeceğimiz bir şey var: Büyükçe bir bölümü devrim için silaha sarılmaktan yanaydı. Devrimci stratejileri halkı uyandırmak, devletin halk üzerinde kurduğu suni tahakkümü kırmak için silahlanmayı öngörüyordu. Silahlı bir devrim. Bu gerçekleşmedi.

Ama örneğin Mahirler silaha sarıldı.

Denizlerin haksız, hukuksuz idam kararına karşı Ünye’deki radar üssünü bastılar, bir Kanadalı ve iki İngiliz’i kaçırdılar. Umdukları, ellerindeki rehinelerle haksız, hukuksuz idam kararının infazını önlemekti. Öyle olmadı. Çevrelerini kuşatanlar rehineleri ve devrimci gençleri öldürürken gözlerini kırpmadılar.

Dönemin genç devrimcilerinin öngördüğü, örgütlü işçi sınıfının yapacağı sosyalist devrimin yerine koyduğu silahlı bir devrim gerçekleşmedi.

Ama Türkiye’nin vicdanı 12 Mart’a boyun eğmediyse, emekçi halk cuntanın ve onun emrine girmiş burjuva meclisin önünde diz çökmediyse bu en önce onların direnişiyle olmuştur.

Türkiye 12 Mart’tan diz çökerek değil, doğrularak çıkmayı başardıysa bunu iki büyük direniş kaynağına borçluyuz.

Birincisi, Denizlerin, Mahirlerin ve daha nicelerinin adlarıyla anacağımız faşizme karşı direniş ruhudur. İkincisi de, az sayıda döneğin dışında, büyük çoğunluğuyla cezaevlerinde aklını, kalemini teslim etmemiş olan bir sosyalist aydın kuşağının ruhudur.

Bu yüzden, Denizler dediğimizde Mahirleri, İbo’yu hatırladığımız gibi Sevgi Soysal’ı, Behice Boran’ı, Uğur Mumcu’yu da hatırlıyoruz. Büyük ve tükenmez bir nehrin çocuklarıyız. Ve görevimiz önce deniz olmak, sonra okyanuslara karışmaktır.

Selam olsun dünyanın ve Türkiye’nin aydınlık geleceğine. Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi."

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER